...Gençlik PayaşıM...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Tip Sözlügü

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ByMiLiTaN
YöNeTiCi
YöNeTiCi
ByMiLiTaN


Erkek
Mesaj Sayısı : 189
Nerden : GüLaĞaÇ
Kayıt tarihi : 07/02/09

Tip Sözlügü Empty
MesajKonu: Tip Sözlügü   Tip Sözlügü Icon_minitimeSalı Şub. 10, 2009 3:36 pm

ABORTUS: Çocuk düşürme,düşük.
ABDOMİNAL: Karınla ilgili, karına ait
ABSANS: Kısa süreli şuur kaybı.
ABSE: Çevre dokulardan kese tarzında doku ile sinirli içerisi cerahat ile dolu oluşum.
ABSORBSİYON: Emilme, örn.sindirim, gıdaların barsaklarda absorbsiyonudur denilebilir.
ADAPTABİLİTİ: Çevre şartlarına uyabilme yeteneği, intibak kabiliyeti
ADİNAMİ: Kaslarını güç kayıbı
ADNEKSİTİS: Yumurtalık ve yumurtalık yolları iltihaplanması
ADRENALİN: Böbreküstü bezlerinin iç kısımları tarafından salgılanan bir hormondur. Tabiatta bu hormonun görevi, organizmayi acil harekete hazırlamaktır ve etkisini, nabzın atışı, kanın iç organlar ve deriden kaslara sevk edilmesi, karacigerdeki glikojenin glikoza değismesi ve böylelikle acil bir enerji kaynağı saglanması şeklinde gösterir.
AFAKİ: Gözde, lensin olmaması.
AFAZİ: Beyindeki ilgili alanların tahribi sonucu, konuşma veya konuşulanı anlama yeteneğinin kaybı. Disfazi, ayni durumun daha hafif bir formudur.
AFOİNİ: Ses kaybI. Kısmi veya tam olabilir.
AFRODİZYAK: Cinsi arzuyu artırıcı maddeler, ilaçlara verilen isim.
AFT: Ağız mukazasında görülen, küçük beyaz leke şeklindeki ülser
AGLÜTİNASYON: Sivi bir süspansiyonda, ufak cisimciklerin bir araya gelip birbirlerine yapışmasıdır.
AGORAFOBİ: Geniş, açık bir sahada yalnız kalınca hissedilen, kontrol edilemeyen bir korkudur.
AJİTASYON: Kişinin etrafa saldırganlıgı, aşırı aktivitesi ile karakterize durum.
AJİTE: Rahatsız, huzursuz, taşkınlık yapan.
AKKOMODASYON: Gözün optik sisteminin çesitli uzaklıklara uyum yaparak net görmenin saglanması.
AKNE: Yüz, omuzlar, sırt ve göğüsteki yağ bezleriyle ilgili kronik bir deri hastalığıdır.
AKONDROPLAZİ: Tedavisi olmayan, sebebi bilinmeyen kalitsal bir cücelik tipidir. Gövde normal büyüklüte olup, kol ve bacaklar anormal derecede kısa ve baş normalden büyüktür.
AKRODERMATİT: El ve ayak derisinin iltihaplanması
AKUSTİK SİNİR: İşitme siniri.
ALBA: Beyaz
ALLANTOİN: Ürikasidin kristalleşmesi ile oluşan beyaz kristalleşmiş madde
ALLERJEN: Allerji yaratan etken
ALVEOL: Akçiğer hava keseçiği
AMBLİYOPİ: Gözde belirli bir bozukluk olmaksızın oluşan görme tembelliği.
AMENORE: Aybaşı yetmezliği
AMİLAZ: Amilaz nişastayı dikstrin ve maltoza çeviren enzim
AMİNAZ: Aminoasitlerin yapısındaki amino gruplarını parçalayıcı enzim
AMNEZİ: Hafızanın kısmen veya tamamen kaybolması.
ANAL: Anüs, makat
ANALJEZİK: Ağrı kesici.
ANAREOBE: Anaröb, oksijensiz ortamda yaşayan mikro organizma
ANEMİ: Kısaca, halk arasında kansızlık olarak bilinen anemi, alyuvarların sayı olarak az olması ve alyuvarların içerisinde bulunan hemoglobin adı verilen maddenin miktarının azlığıdır.
ANEMİK: Kan degerleri düşük olan, yani kan sayımında eritrosit sayıları ve hemoglobin mıktarı düşük olan kişi.
ANEMNEZ: Hastanın tıbbi hikayesi
ANERJİ: Özel bir antijene cevap verilmemesi hali. Organizmanin savunma yeteneğinin kaybolması.
ANESTEZI: Doktorlar, ameliyat sırasında ağrı duymaması için, ameliyattan önce hastaya bir iğne yapar yada solunum yoluyla bir gaz verirler. Hastanın bilincini yitirerek uykuya geçmesine narkoz, böylece vücudundaki ağrıları duyamayacak duruma gelmesine anestezi, bu duyu yitimine yol açan maddelere de anestezik denir.
ANJİNA PEKTORİS: Kalp anjini, Göğüste şiddetli ağrı nefes alamama ve baygınlık ile seyreden ani nöbetlerle belirgin durum.
ANKSIETE: İç sıkıntısı, iç daralması.
ANOREKSİ: Anorexia Nervosa, özellikle genç kadınlarda görülebilen, yemek yememek, çok az uyumak, buna ragmen çok aktif olmakla beliren psikolojik bir bozukluktur.
ANOSMİ: Koku alamama, nezle grip gibi enfeksiyonlarda olabildiği gibi koku siniri ile ilgili beyin bölgesindeki patolojilerde de görülebilir.
ANSEFALİT: Beyin iltihabi.
ANTİBAKTERİAL: Bakterileri öldürücü
ANTİBODY: Antikor, herhangi bir antijene karşı vucutta oluşan bağışıklık cisimciği
ANTİDİABETİK: Şeker hastalığına karşı kulanılan madde veya ilaç
ANTİENFLAMATUAR: İltihabı reaksiyonu önleyen madde, ilaç...
ANTİFLOGİSTİK: İltihapları önleyici
gelmeleri.
DEKOMPRESYON: Baskı yapan gücün veya baskının kaldırılması.
DEKONJESSAN: Konjesyonu (şişme) azaltan, dekonjessif.
DEKÜBİTİS: Yatalak olanlarda hareketsizlik sonucu sırtta ve kalçalarda açılan yaralar.
DELİRİUM: Zehirlenmeler, ateşli hastalıklar, epilepsi, histeri ve akıl hastalıklarında görülebilen, titreme, hallüsinasyonlar ve saldırganlıkla birlikte bilincin kaybolması tablosuna verilen isim.
DEMANS: Bunama, muhtelif formları vardır. Senil Demans, Presenil Demans, Toxic Demans.
DEMENS: Bunama
DEMİYELİNİZASYON: Sinir liflerinin etrafını saran myelin tabakasının kaybı.
DEMONSTRASYON: Göstererek öğretme.
DEMORALİZASYON: Moral çöküntü.
DEONTOLOJİ: Aynı meslek grubunda olan insanların birbirleri ile olan ilişkilerinde uyulması öngörülen ahlaki, moral değerler.
DEPİLASYON: Kılların çıkartılması işlemi.
DEPRESYON: Ruhi çöküntü
DEPRESYON: Ruhsal ve bedensel çöküntü, isteksizlik.
DERMABRAZYON: Deri üzerindeki benler veya yara izlerini ortadan kaldırma amacı ile yapılan kazıma işlemi.
DERMATİT: Cildin iltihabi durumu.
DERMATOLOJİ: Cildiye, cilt hastalıklarını inceleyen bilim dalı.
DERMİS: Ciltte en üst tabaka olan Epidermis'in altındaki tabakaya dermis adı verilir.
DİABET: Şeker hastalığı
DİFTERİ: Kuşpalazı
DİSK HERNİSİ:Bel fıtığı
DİSKRAZİ: Herhangi bir vücut sıvısının normal birleşimini kaybetmesi, vücut sıvısının yapısal unsurları arasındaki dengenin bozukluğu ile belirgin durum
DİSMENORE: Ağrılı ve sancılı adet görme
DİSMENORE: Sancılı adethali
DİSPEPSİ: Hazımsızlık, sindirim yetersizliği
DİSPNÖ: Nefes darlığı
DİSTONİ: Kas tonüsünün bozulması
DİSÜRİ: Ağrılı idrar yapma
DİSÜRİ: İdrar yapmakta zorlanma
DİÜRETİK: İdrar atırıcı
DİYARE: İshal
DİZANTERİ: Ağrılı ve sancılı ishalle beliren, yaralara yolaçan bulaşıcı, salğın hastalık
DRASTİK: Kuvvetli müshil yapıcı
DÜŞÜK: Fetusun, gebeliğin 28. haftasından önce ölümü, ve rahmin dışa atılmasıdır.
E.E.G: Elektroansefalografi kelimesi için kullanılan kısaltma.
E.K.G: Elektrokardiogram kelimesi için kullanılan kısaltma.
EDEMA: Ödem, vücudun her hangi bir yerinde hücre dışında anormal su birikmesi.
EPİDİDİMİT: Testis üstbezinin iltihaplanması
EFERVESAN: Suya atıldığı zaman küçük gaz kabarcıkları çıkartarak köpüren, eriyen.
EFFEKT: Tesir, etki.
EFFEKTİF: Etkili, tesirli.
EFFÜZYON: Vücut boşluklarında veya doku içerisinde sıvı birikmesi. "Plevral effüzyon" iki plevra yaprağı arasında sıvı birikmesidir.
EİJAKULASYON: Boşalma (meninin penisten boşalması)
EKİNOKOK: Köpek ve kurtlar, nadiren kedilerde bulunan bir parazit olup larvaları memeli canlılarda büyüyerek hidatik kistleri yaparlar.
EKLAMPSİ: Gebelerde plasentadan gelen toksinlerle oluşan bilinç kaybı ve konvulsiyonlarla birlikte seyreden tablo.
EKLAMPSİ: İlerlemiş gebeliklerde veya doğumdan hemen sonra yüksek kan basıncı, ödem ve idrarda protein yükselmesi ile karekterize nöbetler ve önlem alınmazsa bilincin kaybolması hali.
EKO: Yankı.
EKOENSEFALOGRAM: Beynin ekoensefalografi ile elde edilen çizelgesi.
EKOKARDİYOGRAM: Ekokardiyografi yoluyla elde edilen çizelge.
EKOKARDİYOGRFİ: Kalp, damar sisteminin teşhisinde kullanılan ultrasonik bir yöntem.
EKOLALİ: Hastanın kendisine söylenilen sözleri anlamsız şekilde aynen tekrarlaması.
EKSALASYON: Vecit, kendinde manevi kuvvetler hissetme
EKSİZYON: Bir dokunun çıkartılıp atılması.
EKSOJENİK: Hariçi olan
EKSOKRİN: Salğısını kana aracılığı ile aktaran
EKSOKRİN: Salğısını kanal aracılığı ile dışarı atan
EKTAZİ: Genişleme.
EKTODERM: Derinin en dış tabakası.
EKTOPİ: Her hangi bir organın normal bulunması gereken yerde değilde, vücudun başka bir yerinde olması hali.
EKTROPİON: Göz kapaklarının serbest kenarlarının dış tarafa kıvrılmaları.
EKZEMA: Deride kızarıklık, şişme, veziküller, kaşıntı gibi belirtilerle görülen daha çok psikosomatik nedenli cilt rahatsızlığı. Akut ve Kronik diye ayrıldığı gibi Yaş ve Kuru ekzema cinsleri de vardır.
ELEKTROANSEFALOGRAFİ: Beynin elektriki faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi.
ELEKTROKARDİOGRAFİ: Kalp adelesinin faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi.
EMPİRİK: Tecrübeli
EMPOTANS: İkdidarsizlik,
ENDEMİK: Beli bir bölgede sıkca görülen
ENDOJENİK: Dahili olan
ENDOKADİT: Kalbin iç yüzeyindeki zarın iltihaplanması
ENDOKRİN: Iç salğı yapan, salğısını kana veya lenfe aktaran
ENDOKRİN: Salğısını kana ve lenfe akıtan
ENDOKRİNOLOG: Endokrin sistemin yapı, patolojileri ve tedavisi konusunda uzman kişi.
ENDOKRİNOLOJİ: İç salgı bezlerinin fonksiyonlarını, normal dışı çalışma sonucu oluşan hastalıklarını ve bunların tedavilerini inceleyen tıp dalıdır.
ENDOMETRİT: Rahim mukazasının rahim dışında iltihaplanması
ENDOMETRİUM: Rahim mukozası
ENFEKSİYON: Bulaşıcı
ENKÜBASYON: Hastalığa sebep olan bakteri veya virüsün vücuda girdikten sonra hastalığın ortaya çıkmasına kadar geçen süre, kuluçka devresi
ENKÜBASYON: Hastalığa sebep olan etkenin vücuda girişi ile hastalık belitilerinin ortaya çıkması arasında geçen zaman
ENSEFALİT: Beyin iltihaplanması
ENSEFALON: Beyin.
ENTERAL: Bağırsal yoluyla
ENVAZYON: Yayılma, örneğin kafatasındaki bir tümörün beyin dokusuna envazyonu denince tümörün beyine yayılması kastedilir.
EPİLEPSİ: Sara, tutarga
EPİSİTOMİ: Amaliyat sonrası tedavi
EPİTAKİS: Burun kanaması
EPİTEL: Organ ve vücut yüzeylerini örten hücre tabakası.
EPİTLİOMO: Deride gelişen kanserli hücre
EROTİK: Şehvet, erotik
EROZYON: Deri veya mukozada görülen, sınırlı bir bölgede epitel kaybı, yüzeyel yaralar. Örneğin; Cervical erozyon, halk arasında rahim ağzında yara olarak bilinir.
ESKALASYON: Adım adım yükselme (savaş)
ESOTERİK: Mahrem, batını
FALKS SEREBRİ: Beynin sağ ve sol yarı kürelerini birbirinden ayıran, orağa benzediği için bu isim verilen kalın zar.
FALLOP TÜPLERİ: Her biri yaklaşık 10 ar cm. uzunluğunda, uterusun üst köşelerinden yumurtalıklara kadar uzanan iki borudur. Tuba uterina veya uterus tüpleri de denir.
FALLOT'S TETRALOGY: Kalbin doğumsal bir anomalisine verilen isim.
FAMİLYAL: İrsi, kalıtsal, herediter.
FARANJİT: Boğaz iltihaplanması
FARENJİT: Boğaz iltihaplanması
FARİNKS: Yutak.
FASİAL PARALİZİ: Yüz siniri felci, bu sinirin felcinde yüzün yarısı kısmen hareketsiz ve ifadesiz kalır. Santral ve eriferik olmak üzere iki türlü olur.
FASİAL SİNİR: Yüz siniri, yedinci kafa çifti.
FAT: Yağ.
FATAL: Öldürücü, ölümle sonuçlanan.
FEBRİL: Ateşli, hummalı.
FECES: Dişkı
FEÇES: Dışkı.
FEKALİT: Barsakta bir kısım dışkının sertleşmesi sonucu oluşan dışkı taşı.
FEMUR: Uyluk kemiği.
FERMENT: Bazı organların salgılarında bulunup kimyasal değişikliklere etki eden maddeler.
FERMENTASYON: Mayalanma.
FERRİTİN: Demir elementinin vücutta depo edilen şekli.
FERTİL: Gelişme yeteneği olan, doğurabilen.
FERTİLİTE: Doğurma yeteneği, verimlilik.
FETAL: Fetus'a ait.
FETUS: Üçüncü gebelik ayı başından doğuma kadarki devre içinde ana rahmindeki canlıya verilen isim.
FİBRİN: Kanın pıhtılaşmasına yarayan albumin cinsinden bir madde.
FİBRİNEMİ: Kanda fibrin bulunması.
FİBRİNLER: Protein artıklarından oluşan lifler
FİBRİNÜRİ: İdrarda fidrin çıkması.
FİBROM: İyi huylu bağ dokusu uru.
FİBRO-SARKOM: Bağ dokusunun kötü huylu tümörü.
HİPERTİROİDZM: Tiroid bezesinin aşırı çalışması
HİPOFİZ: Beyin tabanında burun arkasının üst kısmına uyan bölgede hormon salgılayan bir bezdir.
HİPOFİZ: Mercimek büyüklüğünde bir gude olup hipotalamustan gelen emirlere göre hareketeder.
HİPOGONADİSMUS: Husyelerein yeterince hormon salğılıyamaması
HİPOKONDRİ: Sürekli hasta olduğu vehmine kapılma
HİPOKSİ: Organ ve dokularda oksijen azlığı
HİPOSPADİAS: Penisin doğumsal bir şekil bozukluğudur. İdrar yolunun son kısmı olan üretra'nın dışa açılan deliğinin normal yerinde değil, penisin alt yüzünde herhangi bir yerde olması halidir.
HİPOTALAMUS: Orta beynin altında bulunan bu merkezsinir ve hormonları konturoleder.
HİPOTANSİYON: Alçak tansiyon
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Tip Sözlügü
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Mühendis Sözlüğü

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
...Gençlik PayaşıM... :: SağLıK-
Buraya geçin: